9. Sınıf Tarih | Sınavlara Hazırlık | Örnek Sınav Soruları

Admin
By -
0
9. Sınıf Tarih Sınav Soruları PDF İndir | Sınavlara Hazırlık Soruları

9.sınıf Tarih 2.Dönem 2.Sınav Çalışma Notu




ORTA ÇAĞ'DA AVRUPA, İSLAM DÜNYASI VE TÜRK TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ

Feodalite, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Avrupa'da ortaya çıkan, toprak mülkiyetine dayalı bir yönetim sistemidir. Merkezi otoritenin zayıfladığı bu dönemde halk, can ve mal güvenliği için güçlü senyörlerin korumasına sığınmıştır. Bu durum, toprağa dayalı bir sosyal hiyerarşinin doğmasına neden olmuş, kralların gücü zayıflarken, derebeylikler güç kazanmıştır. Bu yapı uzun süre Avrupa’nın siyasal parçalanmışlığını sürdürmüştür.


Bu dönemde skolastik düşünce, Hristiyanlık temelli öğretilerin sorgulanmaksızın doğru kabul edilmesini esas alan bir anlayış olarak şekillenmiştir. Kilise, bilgiyi kontrol altında tutmuş, bireysel düşünce ve bilimsel gelişmeler sınırlanmıştır. Bu durum, Avrupa’da bilimsel duraklamaya yol açarken, Rönesans’a kadar sürecek bir düşünsel durağanlık doğurmuştur.


Öte yandan Uygurların yerleşik hayata geçmesi, Türk tarihinde önemli bir kırılma noktasıdır. Tarım, şehirleşme ve ticaret gelişmiş; yazılı hukuk, eğitim kurumları ve sanat faaliyetleri artmıştır. Budizm ve Maniheizm gibi dinlerin etkisiyle mimari ve resim sanatında ilerlemeler görülmüş, bu gelişmeler Türklerin kültürel zenginliğini artırmıştır.


İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’ndaki toplumsal hayat, genellikle kabilecilik üzerine kuruluydu. Siyasi birlik yoktu ve toplum putperestlik, kan davaları, kadın haklarının yok sayılması, sosyal eşitsizlik gibi birçok sorunla karşı karşıyaydı. Bu ortamda İslamiyet, bir ahlaki ve sosyal dönüşüm hareketi olarak ortaya çıkmış ve toplumsal yapıyı köklü şekilde değiştirmiştir.


İslam tarihinde Hz. Ömer dönemi (634–644), devlet teşkilatının kurumsallaşması ve fetihlerle birlikte İslam’ın geniş coğrafyalara yayılması açısından son derece önemlidir. O, divan teşkilatınıposta ve adalet sistemini kurmuş; fethedilen topraklarda halkın dinine, malına ve kültürüne dokunmayan bir adalet politikası izlemiştir. Hz. Ömer’in liderliği, İslam Devleti'nin disiplinli ve sistemli bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır.


İslam tarihinde Emeviler dönemi, halifeliğin seçimle değil, saltanat sistemiyle babadan oğula geçmeye başlamasıyla dikkat çeker. Bu durum, özellikle Hz. Ali taraftarlarının tepkisini çekmiş ve Şii-Sünni ayrılığına zemin hazırlamıştır. Hz. Ali'nin öldürülmesi ve Kerbela Olayı, bu ayrışmayı derinleştirmiş, Müslümanlar siyasi ve mezhepsel olarak bölünmüştür.


Abbâsîler döneminde, özellikle Halife Me’mun zamanında kurulan Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), Bağdat’ta bilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Yunan, Hint ve Pers kaynaklarından eserler Arapçaya çevrilmiş, astronomi, tıp, matematik ve felsefe gibi alanlarda İslam dünyası büyük ilerleme kaydetmiştir.


Talas Savaşı (751), Çinliler ile Abbâsîler arasında yapılmış ve Türklerin Abbâsîler yanında yer alarak savaşı kazanmaları, Türklerin İslamiyet’e yönelmesini başlatmıştır. Ayrıca bu savaş neticesinde kağıt yapımı Çin’den İslam dünyasına geçmiş ve bilimsel faaliyetler hız kazanmıştır.


Batı Avrupa'nın aksine, Endülüs Emevîleri döneminde (İspanya topraklarında) Müslümanlar bilim, sanat ve kültürde zirveye ulaşmıştır. Endülüs, doğu ile batı arasında bir kültür köprüsü olmuş, Aristo ve diğer klasik eserler Latince’ye çevrilerek Avrupa’da Rönesans’ın temelleri atılmıştır.


İpek ve Baharat yolları, Çin, Hindistan ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya mal taşıyan önemli ticaret yollarıydı. Bu yolları kontrol eden devletler hem ekonomik zenginlik hem de stratejik üstünlük kazanmıştır. Bu nedenle tarih boyunca pek çok devlet bu yollar üzerinde hâkimiyet kurmak istemiştir.


İbn-i Sina, tıp ve felsefe alanındaki çalışmalarıyla İslam dünyasında ve Avrupa'da büyük etki bırakmıştır. “El-Kanun fi’t-Tıbb” adlı eseri asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutulmuş, bilimsel yöntemlerin gelişmesine katkı sağlamıştır.


İslam ve Türk-İslam medeniyeti tarihinde önemli izler bırakan birçok şahsiyet ve bölge, bilim, kültür ve toplumsal yapıların gelişiminde etkili olmuştur. Uluğ Bey, Timur’un torunu olarak 15. yüzyılda Semerkand’da kurduğu medrese ve rasathane ile astronomi ve matematik alanında çağının ötesinde eserler vermiştir. Özellikle hazırladığı Uluğ Bey Zici, Batı'da da yüzyıllarca başvuru kaynağı olmuştur. Uluğ Bey’in yaşadığı Maveraünnehir bölgesi (Seyhun ve Ceyhun nehirleri arası, günümüzde Özbekistan ve çevresi), Türk-İslam bilim tarihinin merkezi haline gelmiştir. Bu bölge, Semerkand ve Buhara gibi şehirlerle medrese, kütüphane ve bilim kurumlarıyla İslam Rönesansı'nın taşıyıcısı olmuştur.


İslam medeniyetinin Avrupa’ya açılan kapısı olan Endülüs bölgesi (günümüzde İspanya'nın güneyi), Kurtuba, Gırnata ve Sevilla gibi şehirleriyle bilim, felsefe ve sanatın zirveye ulaştığı yer olmuştur. Bu bölgede geliştirilen bilimsel bilgi, Avrupa’da skolastik düşüncenin yıkılmasına ve Rönesans’ın doğmasına katkı sağlamıştır. 


Elhamra Sarayı, İspanya’nın Endülüs bölgesinde yer alan Granada (İspanya) şehrinde bulunur ve İslam mimarisinin en görkemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. 13. yüzyılda Nasrîler tarafından inşa edilen bu saray, zarif süslemeleri, geometrik motifleri, hat sanatının incelikleri ve suyun mimariyle bütünleştirildiği havuz ve çeşmeleriyle dikkat çeker. Elhamra, sadece bir saray değil, aynı zamanda estetik, mühendislik ve kültürel birikimin birleştiği bir yapıdır. İncelikle işlenmiş duvar yazıları, kemerler ve avlular, İslam sanatının ulaştığı yüksek estetik anlayışı yansıtır. Bugün hâlâ milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilen bu eser, İslam medeniyetinin Avrupa’daki izlerini taşıyan en önemli yapılardan biridir.





Yorum Gönder

0Yorumlar

Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!

Yorum Gönder (0)