11. Sınıf Tarih | 3.Ünite Özet | Devrimler Çağında Değişen Devlet-Toplum İlişkileri

Admin
By -
0

11. Sınıf Tarih | 3.Ünite Özet | Devrimler Çağında Değişen Devlet-Toplum İlişkileri




👀

👀

1. FRANSIZ İHTİLALİ (1789)

Fransız İhtilali, 1789 yılında Fransa’da halkın mutlak monarşi, aristokrasi ve adaletsiz yönetim biçimine karşı başlattığı büyük bir devrimdir. Bu devrim, yalnızca Fransa’yı değil, tüm dünyayı etkileyen köklü bir değişim sürecinin başlangıcı olmuştur. Devrimin temel ilkeleri “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” olarak tüm dünyaya yayılmıştır.


İhtilalin temel nedenlerinden biri sosyal adaletsizlik idi. Fransa’da soylular ve din adamları vergi vermezken, yük tamamen halkın omuzundaydı. Ayrıca ülke, ekonomik kriz, savaşlar ve saray israfı nedeniyle zor durumdaydı. Aydınlanma düşünürleri (Voltaire, Rousseau gibi) halkı demokrasi, hukuk devleti ve halk egemenliği konularında bilinçlendirmiştir. Amerikan Bağımsızlık Savaşı da Fransız halkı üzerinde etkili olmuştur.


Devrim, 14 Temmuz 1789’da Bastille Hapishanesi’nin basılması ile başlamıştır. Ardından İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi yayımlanmış, mutlak monarşi yıkılarak cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu süreçte feodal ayrıcalıklar kaldırılmış, herkesin eşit olduğu modern bir toplum yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır.


Fransız İhtilali’nin etkileri sadece Fransa’yla sınırlı kalmamıştır. Avrupa’da ve dünyada ulus-devlet anlayışı yaygınlaşmış, milliyetçilik akımları güç kazanmıştır. Modern anayasa, hukuk devleti, demokratik yönetim gibi kavramlar, birçok ülkede etkili olmuş ve halk hareketlerini tetiklemiştir.


Osmanlı Devleti, bu süreçten özellikle milliyetçilik akımı sebebiyle olumsuz etkilenmiştir. Sırp İsyanı (1804) ve Yunan İsyanı (1821) gibi olaylar bu sürecin birer sonucudur. Osmanlı yönetimi, bu gelişmelere karşı Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) gibi reform hareketlerine yönelmiştir. Amaç, merkezi otoriteyi güçlendirmek ve devletin dağılmasını önlemekti.



GELENEKSEL ÜRETİM TARZINDAN ENDÜSTRİYEL ÜRETİME GEÇİŞ

2. GELENEKSEL ÜRETİM TARZINDAN ENDÜSTRİYEL ÜRETİME GEÇİŞ

Geleneksel üretim, el işçiliği ve insan gücüne dayanan, küçük ölçekli ve yavaş bir üretim biçimidir. Bu üretim türü genellikle köylerde, atölyelerde veya evlerde yapılırdı. Verimlilik düşüktü, üretim süreci ustalık becerilerine bağlıydı ve daha çok yerel pazarlara hitap ederdi.


Buna karşın, endüstriyel üretim, Sanayi Devrimi ile birlikte makinelerin devreye girmesiyle ortaya çıkmıştır. Üretimde buhar gücü, elektrik ve petrol gibi enerji kaynakları kullanılmaya başlanmıştır. Bu değişim, üretimi hızlandırmış, maliyetleri düşürmüş ve daha fazla ürünü daha geniş pazarlara sunmayı mümkün kılmıştır.


Sanayi Devrimi, İngiltere'de başlamış ve özellikle dokuma sanayisi öncülüğünde yayılmıştır. Ardından makineleşme ve fabrikalaşma süreci hız kazanmıştır. Üretimde iş bölümü artmış, şehirleşme hızlanmış ve kırsal kesimden kentlere göç başlamıştır. Bu süreç, hem sosyal yapıyı hem de ekonomik düzeni derinden etkilemiştir.


Buhar makinesi, 18. yüzyılda James Watt tarafından geliştirilmiş ve üretim süreçlerinde insan ve hayvan gücünün yerini almıştır. Tarımda ise 1892 yılında üretilen benzinle çalışan ilk traktör, mekanizasyonda devrim yaratmıştır. Bu gelişmeler, hem sanayi hem tarım alanında verimliliği artırmış ve üretimi kolaylaştırmıştır.


Endüstriyel üretimin etkisiyle, fabrika sistemi gelişmiş ve işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Özellikle kadınlar ve çocuklar da üretim sürecine dahil edilmiştir. Ürünlerin daha ucuz ve yaygın şekilde üretilmesiyle tüketim toplumu oluşmuş, insanların yaşam tarzları değişmiştir.


Sanayi Devrimi’nin Osmanlı Devleti üzerindeki etkileri ise karmaşık olmuştur. Olumlu anlamda, Osmanlı’da da fabrikalar kurulmuş, demiryolları yaygınlaşmış ve modernleşme çabaları artmıştır. Ancak olumsuz yönü, Osmanlı sanayisi Avrupa’yla rekabet edememiş, bu nedenle dışa bağımlılık artmış ve yerli üreticiler zarar görmüştür.


Sonuç olarak, geleneksel üretimden endüstriyel üretime geçiş, dünya tarihinde ekonomik, toplumsal ve siyasal yapıları köklü biçimde değiştirmiştir. Bu geçiş, kapitalizmin temelini oluşturmuş ve modern toplumun şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

👀

👀


3. MUTLAKİYETÇİ MONARŞİDEN ANAYASAL MONARŞİYE GEÇİŞ

Mutlakiyetçi monarşi, yönetim yetkilerinin tek bir kişide, yani kralda toplandığı bir yönetim biçimidir. Bu sistemde yasama, yürütme ve yargı yetkileri hükümdarın elindedir. Halkın yönetime katılımı yoktur. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da yaygın olan bu sistem, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleriyle zamanla sorgulanmaya başlanmıştır.


Bu taleplerin sonucu olarak, 1830 ve 1848 İhtilalleri gibi halk hareketleri ortaya çıkmıştır. Özellikle 1830 İhtilali’nde Bourbon Hanedanı’na karşı Fransa'da başlayan bu direnişler, anayasa, halk egemenliği ve temsil hakkı gibi kavramların gündeme gelmesini sağlamıştır. 1848 İhtilalleri ise Avrupa’nın farklı bölgelerine yayılarak burjuvazi sınıfının ve işçi sınıfının siyasal haklar talep etmesine neden olmuştur.


Bu süreçte ortaya çıkan yönetim biçimi olan anayasal monarşi, hükümdarın yetkilerinin anayasa ile sınırlandığı, yasama ve yürütme görevlerinin ise seçilmiş kurumlara devredildiği bir sistemdir. Bu yönetimde kral yalnızca sembolik bir figürdür. Anayasal monarşinin ilk örneklerinden biri 1791 Polonya Anayasası ile görülmüştür. Bu anayasa, hükümdarın yetkilerini kısıtlayan ve halka belirli haklar tanıyan ilk modern anayasalardan biridir.


Anayasal monarşinin olumlu yönleri, halkın yönetime katılımını artırması, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alması ve hukuk devleti ilkesinin gelişmesini desteklemesidir. Öte yandan, sistemin olumsuz yönleri arasında, halkın beklentilerinin karşılanamaması, sembolik hükümdarın bazen siyasi sürece müdahale etmesi ve güçlü liderlik eksikliği gibi durumlar yer almaktadır.


Osmanlı Devleti'nde anayasal monarşiye geçiş, 19. yüzyılda Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) ile başlamıştır. Bu fermanlar, Osmanlı’da hukuk ve yönetim alanında modernleşme çabalarının ilk adımlarını oluşturmuştur. 1876 yılında ise I. Meşrutiyet ilan edilerek Kanun-i Esasi (ilk Osmanlı Anayasası) yürürlüğe girmiştir. Bu anayasa, padişahın yetkilerini sınırlandırmış ve halkın seçtiği Meclis-i Mebusan aracılığıyla yasama sürecine katılımını sağlamıştır. Ancak bu süreç, siyasi baskılar ve iç karışıklıklar nedeniyle kesintiye uğramıştır.


Sonuç olarak, mutlak monarşiden anayasal monarşiye geçiş, Avrupa'da demokrasinin gelişmesinde önemli bir rol oynamış; Osmanlı Devleti’nde de halkın yönetime katılımı konusunda ilk ciddi adımların atılmasına zemin hazırlamıştır.

👀

👀



4. SÖMÜRGECİLİKTEN KÜRESEL KAPİTALİZME


Sömürgecilik, bir devletin başka milletlerin topraklarını ele geçirerek ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda kullanmasıdır. Bu sistemde sömürge yapılan ülkeler, hammadde kaynağı, iş gücü deposu ve pazar alanı olarak değerlendirilmiştir. Sömürgecilik özellikle Coğrafi Keşifler sonrasında ivme kazanmış ve Batı Avrupa ülkeleri tarafından yaygın bir şekilde uygulanmıştır.


  1. yüzyıldan itibaren İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz ve Hollanda gibi ülkeler, Afrika, Asya ve Amerika kıtalarında birçok bölgeyi sömürgeleştirmiştir. Bu ülkeler, ekonomik çıkarların yanı sıra kendi kültürlerini ve dinlerini yaymak için de sömürgecilik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Zamanla sömürgecilik, dünya tarihini etkileyen en önemli faktörlerden biri hâline gelmiştir.


Sanayi Devrimi ile birlikte sömürgecilik farklı bir boyut kazanmıştır. Özellikle İngiltere, sanayi üretimini artırmak için ucuz hammaddeye ve geniş pazarlara ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle Hindistan, Kanada, Avustralya gibi geniş bölgelerde sömürgeler kurarak “Dünyanın Atölyesi” unvanını almıştır. İngiltere bu sistemle sömürgelerinden hammadde ithal etmiş, sanayi ürünlerini ise buralara satarak ekonomik üstünlük sağlamıştır.


Sömürgeci devletlerin hâkim oldukları bölgeler şunlardır:

  • İngiltere: Hindistan, Mısır, Kanada, Avustralya
  • Fransa: Kuzey Afrika, Vietnam, Batı Afrika
  • İspanya ve Portekiz: Latin Amerika ülkeleri
  • Hollanda: Endonezya gibi Güneydoğu Asya bölgeleri


Bugün doğrudan sömürge yapısına sahip çok az bölge kalmıştır; ancak eski sömürgeler üzerindeki ekonomik ve kültürel bağımlılık devam etmektedir. Bu duruma “yeni-sömürgecilik” (neo-kolonyalizm) denir.


Sömürgecilik, ekonomik gelişim açısından sömürülen ülkeleri geri bırakmıştır. Bu ülkeler sanayi kuramadıkları için yalnızca hammadde ihracatçısı, işlenmiş ürün ithalatçısı olmuştur. Bu durum onların ekonomik bağımsızlıklarını kaybetmelerine ve yoksullaşmalarına neden olmuştur. Öte yandan, sömürgeci devletler ekonomik olarak zenginleşmiş, sanayileşmelerini tamamlamış ve küresel ekonomik sistemin merkezinde yer almıştır.


Osmanlı Devleti de bu süreçten etkilenmiştir. Özellikle 19. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın etkisiyle ekonomik bağımlılık artmış, Osmanlı sanayisi Avrupa mallarıyla rekabet edemez hâle gelmiştir. Ayrıca Avrupa devletleri, Osmanlı topraklarındaki etnik grupları kışkırtarak siyasi baskı kurmuş ve bu da azınlık isyanlarını körüklemiştir.


Sonuç olarak, sömürgecilikten küresel kapitalizme geçiş, dünya üzerindeki güç dengelerini değiştirmiş; Batı ülkelerini ekonomik ve siyasi açıdan öne çıkarırken, diğer toplumları bağımlı ve gelişmemiş hâle getirmiştir. Bugün hâlâ bu sistemin izleri, ekonomik eşitsizlik ve kültürel etki olarak sürmektedir.

👀

👀





5. OSMANLI DEVLETİ’NDE MODERN ORDU TEŞKİLATI

Osmanlı Devleti, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa karşısında askerî alanda zayıflamaya başlamış ve bu durumu düzeltmek için ordu teşkilatında köklü reformlara yönelmiştir. Modernleşme çabaları, özellikle III. Selim döneminde belirginleşmiştir.


III. Selim, Batı’daki askerî gelişmeleri takip ederek 1792 yılında Nizam-ı Cedit Ordusu’nu kurmuştur. Bu ordu, eğitimli, disiplinli ve Batı tarzı bir askerî yapı hedefiyle oluşturulmuştur. Ancak, özellikle Yeniçeriler bu yeni düzeni tehdit olarak görmüş ve 1807’de çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı sonucunda Nizam-ı Cedit Ordusu lağvedilmiştir.


Nizam-ı Cedit Ordusu, ilk başarısını 1799’da Napolyon’a karşı Akka Kalesi önlerinde kazanmıştır. Bu zafer, modern ordunun etkinliğini göstermesi açısından önemlidir. III. Selim, bu süreçte Fransız ordusunun yapısından etkilenmiş, disiplini ve organizasyonu Osmanlı ordusuna taşımaya çalışmıştır.


Reform süreci, II. Mahmut döneminde devam etmiştir. II. Mahmut, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmış ve bu olaya Vaka-i Hayriye (Hayırlı Olay) adı verilmiştir. Yeniçerilerin devlete karşı disiplinsiz ve tehlikeli hâle gelmesi, bu radikal kararı kaçınılmaz kılmıştır. Bu gelişme, Osmanlı askerî tarihinde dönüm noktası olmuştur.


Yeniçerilerin kaldırılmasının ardından II. Mahmut, Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye adında yeni ve modern bir ordu kurmuştur. Bu ordu, Batı tarzında eğitim almış, merkezi disipline dayanan bir yapıya sahipti. Böylece Osmanlı, Avrupa tarzı düzenli ordu sistemine geçiş yapmıştır.


Tanzimat Fermanı (1839) ile birlikte Osmanlı’da yurttaş askerliği anlayışı benimsenmiştir. Her Osmanlı vatandaşının askerlik yapması ilkesiyle zorunlu askerlik uygulamaları başlamıştır. Ayrıca Redif Birlikleri adı verilen yerel güvenlik kuvvetleri oluşturulmuş, taşra güvenliğinde görev almışlardır.


Islahat Fermanı (1856) ile gayrimüslim tebaaya da askerlik yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak isteyenler bedel ödeyerek askerlikten muaf olabilmiştir. Bu düzenleme, Osmanlı’nın farklı din ve milletleri ordu sistemine entegre etme çabasının bir parçasıdır.


Sonuç olarak, Osmanlı Devleti’nde modern ordu teşkilatı, hem askerî güç dengesini sağlamak hem de merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu dönüşüm, Osmanlı’nın Avrupa ile rekabet edebilme çabasının en belirgin adımlarından biridir.




6. ULUS DEVLETLEŞME VE ENDÜSTRİLEŞME SÜRECİNDE ULAŞIM VE HABERLEŞME

👀👀

Endüstri Devrimi, sadece üretimi değil, aynı zamanda ulaşım ve haberleşme alanlarında da büyük değişimlere yol açmıştır. Bu alanlardaki gelişmeler, ekonomik faaliyetlerin hızlanmasını, toplumsal bütünleşmenin artmasını ve ulus devletlerin güçlenmesini sağlamıştır.


İlk buharlı tren, 1825 yılında İngiltere'de Stockton–Darlington hattında kullanıma girmiştir. Bu gelişme, ulaşımda yeni bir çağ başlatmıştır. Buharla çalışan trenler, mal ve insan taşımacılığını daha hızlı, güvenli ve ucuz hâle getirmiştir. Böylece hammadde ve ürünlerin taşınması kolaylaşmış; ticaret hacmi genişlemiştir.


Demiryolu taşımacılığı, aynı zamanda ülkedeki bölgeler arasındaki bağlantıyı güçlendirmiş ve ulusal birlik duygusunu artırmıştır. Ulaşımın kolaylaşması, şehirleşmeyi hızlandırmış, farklı bölgelerde yaşayan insanlar arasındaki iletişimi artırmıştır. Bu durum, ulus devlet inşası sürecini doğrudan desteklemiştir.


Osmanlı Devleti, Batı’daki bu gelişmeleri takip ederek demiryolu yapımına yönelmiştir. İlk Osmanlı tren hattı, 1860 yılında İskenderiye–Kahire arasında, ardından 1866’da İzmir–Aydın hattında açılmıştır. Bu hatlar, ekonomik hareketliliği artırmış ve askerî strateji açısından da büyük önem taşımıştır. Özellikle Bağdat Demiryolu gibi projeler, hem Osmanlı’nın hem de Avrupa devletlerinin çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.


Telgrafın icadı, haberleşmede devrim yaratmıştır. Samuel Morse tarafından geliştirilen telgraf sistemi, uzak bölgeler arasında hızlı iletişimi mümkün kılmıştır. Bu sayede, askerî ve idarî kararlar çok daha hızlı bir şekilde iletilebilmiştir.


Osmanlı Devleti’nde telgraf, 1855 yılında Kırım Savaşı sırasında İstanbul–Varna hattına çekilerek ilk kez kullanılmaya başlanmıştır. Kısa sürede yaygınlaşan telgraf ağı, özellikle merkezî yönetimin eyaletlerle iletişimini güçlendirmiş ve devlet kontrolünü artırmıştır.


Sonuç olarak, ulaşım ve haberleşme alanlarındaki yenilikler, hem Osmanlı gibi çok uluslu imparatorlukların ayakta kalma çabasını desteklemiş hem de modern ulus-devletlerin oluşum sürecini hızlandırmıştır. Ancak bu teknolojik yatırımlar genellikle dış borçlarla yapıldığından, ekonomik bağımlılığı da artırmıştır.




💬 KONUYU PEKİŞTİRMEK İÇİN HAZIRLADIĞIMIZ ETKİNLİKLER

🚀 Bu Üniteyi Pekiştirmeniz için 30 Adet ''Doğru-Yanlış'' Sorusu hazırladık. Hemen Çözmeye BAŞLA


🚀 Bu Ünitede geçen ''Önemli kavramları'' bir araya topladık ve açıkladık. Hemen Göz At


🚀 Bu Üniteyi daha iyi öğrenmeniz için 15 adet ''Çoktan Seçmeli Soru'' hazırladık. Hemen Çözmeye Başla.


🚀 Bu Üniteyi daha anlamak ve Sınavlarda başarılı olmanız için 20 Adet ''Açık Uçlu-Yorum'' Sorusu hazırladık. Hemen Çözmeye Başla.


👀

👀

11. SINIF TARİH ÜNİTE DERS NOTLARI:




Yorum Gönder

0Yorumlar

Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!

Yorum Gönder (0)