A. MİLLÎ MÜCADELE’NİN BAŞLANGICI VE HAZIRLIK SÜRECİ
📌 Millî Mücadele’nin Başlangıcı ve Hazırlık Süreci
Millî Mücadele’nin başlangıç ve hazırlık süreci, Osmanlı Devleti’nin Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında fiilen işgal edilmesiyle ortaya çıkan **bağımsızlık tehlikesine karşı Türk milletinin verdiği örgütlü direnişi** ifade eder. Bu süreçte halk, cemiyetler ve lider kadro etrafında birleşerek işgallere karşı hem askerî hem de siyasi bir mücadele başlatmıştır. Atılan her adım, milli egemenliğe dayalı yeni bir devletin kurulmasına zemin hazırlamıştır.
📌 Kuvayı Milliye Hareketi
Kuvayı Milliye, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Osmanlı ordusunun dağıtılması ve işgallerin başlaması üzerine halkın kendi imkânlarıyla oluşturduğu yerel direniş birlikleridir. Bu hareket, düzenli ordu kurulmadan önce vatanın savunulmasını sağlamış, halkın direniş bilincini güçlendirmiştir. İşgallerin yavaşlatılması, milli bilincin yaygınlaşması ve toplumsal desteğin sağlanması bakımından Kuvayı Milliye, Türk milletinin bağımsızlık iradesinin ilk fiilî göstergesi olmuştur.
📌 İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi, Millî Mücadele’nin fiilen başlamasına neden olan en önemli gelişmedir. İşgal, Wilson İlkeleri’ne aykırı olmasına rağmen İtilaf Devletleri’nin desteğiyle gerçekleşmiş ve Türk halkında büyük bir tepki uyandırmıştır. Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşun, işgale karşı direnişin sembolü hâline gelmiş; bu olay, halkın örgütlü direnişe yönelmesini hızlandırmıştır.
📌 Millî Varlığa Düşman Cemiyetler
Millî varlığa düşman cemiyetler, işgalleri destekleyen ve Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını savunan kuruluşlardır. Genellikle azınlıklar tarafından kurulan bu cemiyetler, İtilaf Devletleri’nden aldıkları destekle bağımsız devlet kurma amacı gütmüşlerdir. Bu faaliyetler, Türk milletinin birlik içinde hareket etmesini zorunlu hâle getirmiş ve Millî Mücadele’nin toplumsal dayanağını güçlendirmiştir.
📌 Millî Cemiyetler
Millî cemiyetler, işgallere karşı Türk halkının haklarını savunmak ve bağımsızlığı korumak amacıyla kurulmuştur. Bölgesel nitelikte faaliyet gösteren bu cemiyetler, halkı bilinçlendirmiş ve direnişi örgütlemiştir. Zamanla Mustafa Kemal’in liderliğinde birleşerek ulusal bir direniş hareketine dönüşmüş ve Millî Mücadele’nin toplumsal temelini oluşturmuştur.
📌 Millî Mücadele Döneminde Türk Kadınlarının Rolü
Millî Mücadele’de Türk kadınları, cephede ve cephe gerisinde aktif görevler üstlenmiştir. Halide Edip Adıvar, mitinglerde yaptığı konuşmalarla halkı direnişe çağırmış; Türk kadınları cephane taşımış, asker yetiştirmiştir. Bu durum, Millî Mücadele’nin yalnızca askerî değil, toplumsal bir seferberlik olduğunu göstermiştir.
📌 Mustafa Kemal’in Samsun’a Çıkışı (19 Mayıs 1919)
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı, Millî Mücadele’nin liderlik ve teşkilatlanma sürecinin başlangıcıdır. Resmî görevi bölgedeki karışıklıkları incelemek olsa da asıl amacı milli direnişi başlatmaktır. Bu olay, Türk milletinin bağımsızlık yolundaki kararlı mücadelesinin dönüm noktası olmuştur.
📌 Havza ve Amasya Genelgeleri
Havza Genelgesi ile işgallere karşı mitingler düzenlenmesi istenmiş ve halk ilk kez resmî bir çağrıyla direnişe yönlendirilmiştir. Amasya Genelgesi ise “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesiyle milli egemenlik ilkesini ortaya koymuştur. Bu genelgeler, Millî Mücadele’nin gerekçesini, yöntemini ve hedefini belirleyen temel belgelerdir.
📌 Erzurum ve Sivas Kongreleri
Erzurum Kongresi, bölgesel toplanmasına rağmen ulusal kararlar almış; vatanın bütünlüğü ve manda-himayenin reddi ilk kez vurgulanmıştır. Sivas Kongresi ise tüm millî cemiyetleri birleştirerek Millî Mücadele’yi ulusal bir harekete dönüştürmüştür. Bu kongreler, milli iradenin örgütlü hâle gelmesini sağlamıştır.
📌 Amasya Görüşmeleri, Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve Misak-ı Millî
Amasya Görüşmeleri ile İstanbul Hükümeti, Temsil Heyeti’ni dolaylı olarak tanımıştır. Son Osmanlı Mebusan Meclisinin açılmasıyla milli irade resmî olarak temsil edilmiş, Misak-ı Millî kararlarıyla bağımsızlık hedefi ilan edilmiştir. Bu gelişmeler üzerine İstanbul’un resmen işgali gerçekleşmiş ve Ankara’da yeni bir meclisin açılması zorunlu hâle gelmiştir.
B. TBMM’NİN AÇILMASI VE MİLLÎ MÜCADELE’NİN SİYASİ–ASKERÎ DÜZENLENMESİ
📌 TBMM’nin Açılması (23 Nisan 1920)
İstanbul’un resmen işgal edilmesi ve Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin dağıtılması üzerine, Türk milletinin iradesini temsil edecek yeni bir meclisin açılması zorunlu hâle gelmiştir. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte egemenliğin padişahtan alınıp millete ait olduğu ilan edilmiştir. TBMM, Millî Mücadele’yi hukuki ve meşru bir zemine oturtmuş; Türk milletinin kendi kaderini tayin etme iradesini tüm dünyaya duyurmuştur.
📌 TBMM’nin Özellikleri ve Yetkileri
TBMM, olağanüstü koşullar altında toplandığı için güçler birliği ilkesini benimsemiş ve yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendi bünyesinde toplamıştır. Meclis Hükümeti Sistemi uygulanmış, hükümet başkanı yerine meclis başkanı ön plana çıkmıştır. Bu yapı, Millî Mücadele’nin doğrudan halk iradesine dayalı olarak yürütüldüğünü göstermiş ve TBMM’yi hem savaşın hem de yeni devletin merkezi hâline getirmiştir.
📌 Millî Mücadele Döneminde İç İsyanlar
Millî Mücadele sırasında çıkan iç isyanlar, İstanbul Hükümeti’nin kışkırtmaları, azınlıkların faaliyetleri ve halkın yanlış yönlendirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu isyanlar, TBMM’nin otoritesini sarsmayı ve cephelerdeki direnişi zayıflatmayı amaçlamıştır. İç isyanlar, zaman ve insan gücü kaybına yol açsa da bastırılmaları, TBMM’nin Anadolu’daki hâkimiyetini güçlendirmiştir.
📌 Hıyanet-i Vataniye Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri
İç isyanlar ve Millî Mücadele karşıtı faaliyetler karşısında TBMM, sert ancak gerekli tedbirler almıştır. Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile vatana ihanet edenler ağır cezalarla karşılaşmış; İstiklal Mahkemeleri ise hızlı kararlar alarak otoritenin sağlanmasında etkili olmuştur. Bu uygulamalar, TBMM’nin devlet otoritesini tesis etmesini ve mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesini sağlamıştır.
📌 Kuvayı Milliye’den Düzenli Orduya Geçiş
Kuvayı Milliye birlikleri, işgallere karşı ilk direnişi sağlamış olsa da düzensiz yapıları nedeniyle uzun süreli savaş için yetersiz kalmıştır. TBMM, askerî başarıyı artırmak ve merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla düzenli orduya geçiş kararı almıştır. Bu süreçte yaşanan zorluklara rağmen düzenli ordunun kurulması, Millî Mücadele’nin askerî başarısının temelini oluşturmuştur.
📌 Doğu Cephesi ve Gümrü Antlaşması
Doğu Cephesinde Ermenilere karşı Kazım Karabekir komutasında mücadele edilmiştir. Elde edilen askerî başarılar sonucunda imzalanan Gümrü Antlaşması, TBMM’nin ilk uluslararası antlaşması olmuştur. Bu antlaşma ile doğu sınırları büyük ölçüde güvence altına alınmış ve TBMM’nin uluslararası alanda tanınma süreci başlamıştır.
📌 Güney Cephesi ve Halk Direnişi
Güney Cephesinde Fransızlara karşı verilen mücadelede düzenli ordudan çok halk direnişi etkili olmuştur. Maraş, Antep ve Urfa halkı büyük fedakârlıklarla işgallere karşı koymuştur. Bu direnişler, Türk milletinin vatan savunmasındaki kararlılığını göstermiş ve Ankara Antlaşması’nın imzalanmasını sağlamıştır.
📌 Batı Cephesi’nin Önemi
Batı Cephesi, Millî Mücadele’nin sonucunu belirleyen en kritik cephedir. Yunan ordusuna karşı verilen mücadele, düzenli ordunun gücünü ve TBMM’nin askerî başarısını ortaya koymuştur. Bu cephede kazanılan zaferler, yalnızca askerî değil, siyasi ve diplomatik kazanımların da önünü açmıştır.
📌 I. ve II. İnönü Savaşları
I. ve II. İnönü Savaşları, düzenli ordunun Yunan kuvvetlerine karşı kazandığı ilk zaferlerdir. Bu başarılar, TBMM’nin otoritesini artırmış, halkın ve ordunun moralini yükseltmiştir. Ayrıca bu savaşlar, TBMM’nin uluslararası alanda muhatap alınmasını sağlaması bakımından büyük önem taşır.
📌 Londra Konferansı ve Moskova Antlaşması
İnönü zaferleri sonrasında toplanan Londra Konferansı, TBMM’nin diplomatik alanda kendini göstermesine imkân tanımıştır. Moskova Antlaşması (1921) ile Sovyet Rusya, TBMM’yi resmen tanımış; doğu sınırları güvence altına alınmış ve maddi destek sağlanmıştır. Bu gelişmeler, Millî Mücadele’nin uluslararası meşruiyetini güçlendirmiştir.
C. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE CEPHELER
📌 Millî Mücadele Döneminde Cephelerin Genel Önemi
Millî Mücadele Dönemi’nde açılan cepheler, Türk milletinin işgallere karşı verdiği askerî ve siyasi mücadelenin sahaya yansıyan yönünü oluşturmuştur. Doğu, Güney ve Batı cepheleri; mücadele biçimleri, karşılaşılan düşmanlar ve sonuçları bakımından farklı özellikler göstermiştir. Bu cephelerde elde edilen başarılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini doğrudan etkilemiştir.
📌 Doğu Cephesi
Doğu Cephesi, Millî Mücadele’nin ilk başarıya ulaşılan cephesi olması bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Bu cephede TBMM kuvvetleri, Ermenistan’a karşı mücadele etmiştir. Temel amaç, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasını önlemek ve doğu sınırlarını güvence altına almaktır.
Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu, düzenli ordu gücüyle Ermeni kuvvetlerini yenilgiye uğratmıştır. Elde edilen askerî başarılar sonucunda imzalanan Gümrü Antlaşması (1920), TBMM’nin imzaladığı ilk uluslararası antlaşma olmuştur. Bu antlaşma, TBMM’nin hukuken tanınması yolunda önemli bir adım teşkil etmiştir.
Daha sonra Sovyet Rusya ile imzalanan Moskova Antlaşması ve Kafkas cumhuriyetleriyle yapılan Kars Antlaşması ile doğu sınırları kesin olarak güvence altına alınmıştır. Doğu Cephesi’nin kapanmasıyla TBMM, doğuda askerî tehditten kurtulmuş ve Batı Cephesi’ne ağırlık verme imkânı elde etmiştir.
📌 Güney Cephesi
Güney Cephesinde mücadele, diğer cephelerden farklı olarak düzenli ordu yerine halk direnişi (Kuvayı Milliye) ile yürütülmüştür. Bu cephede Türk halkı, Fransızlara ve onların desteklediği Ermeni birliklerine karşı mücadele etmiştir. Maraş, Urfa, Antep ve Adana çevresi, bu cephenin temel çatışma alanları olmuştur.
Halkın silahlanarak örgütlü direnişe geçmesi, Millî Mücadele’nin toplumsal bir hareket olduğunu açıkça göstermiştir. Sütçü İmam, Şahin Bey ve Karayılan gibi yerel kahramanlar, halkın direniş azmini simgelemiştir. Fransız ordusu, karşılaştığı bu güçlü halk direnişi karşısında bölgede tutunamamıştır.
Sonuçta imzalanan Ankara Antlaşması (1921) ile Fransa Güney Anadolu’dan çekilmiştir. Bu gelişme, TBMM’nin uluslararası meşruiyetini artırmış ve İtilaf Devletleri arasındaki görüş ayrılıklarını derinleştirmiştir. Güney Cephesi, Millî Mücadele’nin halk desteğiyle kazanılabileceğinin en açık kanıtıdır.
📌 Batı Cephesi
Batı Cephesi, Millî Mücadele’nin en uzun, en zor ve kader belirleyici cephesidir. Bu cephede Yunanistan’a karşı verilen mücadele, Anadolu’nun kaderini doğrudan belirlemiştir. İlk başta Kuvayı Milliye birlikleriyle yürütülen mücadele, düzenli orduya geçişle daha disiplinli bir yapıya kavuşmuştur.
I. ve II. İnönü Savaşları, Türk ordusunun düzenli ordu olarak kazandığı ilk askerî zaferlerdir. Bu başarılar, TBMM’nin iç ve dış itibarını artırmış, halkın orduya olan güvenini güçlendirmiştir. Ancak Kütahya–Eskişehir Savaşları sırasında yaşanan geri çekilme, mecliste tartışmalara yol açmıştır.
Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal’e Başkomutanlık yetkisi verilmiş, Tekâlif-i Milliye Emirleri ile halkın tüm imkânları seferber edilmiştir. Sakarya Meydan Muharebesi, savunmadan taarruza geçişin simgesi olmuş ve Yunan ilerleyişi durdurulmuştur.
Ardından gerçekleştirilen Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğratmıştır. İzmir’in kurtuluşu, askerî mücadelenin fiilen sona erdiğini göstermiştir. Batı Cephesi, Millî Mücadele’nin askerî zaferle taçlandığı cephe olmuştur.
📌 Genel Değerlendirme
Millî Mücadele döneminde açılan cepheler, Türk milletinin hem askerî hem de siyasi kararlılığını ortaya koymuştur. Doğu Cephesi’nde sınırlar güvence altına alınmış, Güney Cephesi’nde halk direnişinin gücü kanıtlanmış, Batı Cephesi’nde ise bağımsızlık askerî zaferle kesinleştirilmiştir. Bu cephelerde elde edilen başarılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolu açmıştır.
D. MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASINDAN LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASINA
📌 Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922)
Mudanya Ateşkes Antlaşması, Büyük Taarruz ve İzmir’in kurtuluşu sonrasında askerî mücadelenin sona erdiğini belgeleyen ilk diplomatik kazanımdır. Türk ordusunun kazandığı kesin zafer karşısında İtilaf Devletleri, savaşı sürdürmenin mümkün olmadığını kabul etmiş ve ateşkes yoluna gitmiştir.
Antlaşma ile Doğu Trakya savaş yapılmadan Türkiye’ye bırakılmış; İstanbul ve Boğazlar hukuken Osmanlı Devleti’nde görünse de fiilen TBMM’nin denetimine girmiştir. Mudanya Ateşkesi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın askerî safhasını sona erdirmiş, barış görüşmelerinin önünü açmıştır.
📌 Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın Önemi ve Sonuçları
Mudanya Ateşkes Antlaşması, silah yoluyla kazanılan başarının masa başında da kabul ettirildiğini göstermesi bakımından büyük önem taşır. Bu antlaşma sayesinde TBMM, uluslararası alanda tek meşru temsilci olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca İstanbul Hükümeti barış sürecinin dışında kalmış, bu durum saltanatın kaldırılmasını zorunlu hâle getirmiştir. Mudanya Ateşkesi, yeni Türk devletinin siyasi egemenliğinin fiilen kabul edildiği ilk diplomatik belge olmuştur.
📌 Lozan Barış Konferansı’nın Toplanma Nedenleri
Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra kalıcı barışın sağlanabilmesi için kapsamlı bir barış antlaşması yapılması zorunlu hâle gelmiştir. İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşması’nı geçerli kılamadıkları için yeni bir antlaşma yoluna gitmişlerdir.
TBMM ise tam bağımsızlığı uluslararası alanda resmen kabul ettirmek amacıyla Lozan Barış Konferansı’na katılmıştır. Bu konferans, Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasi alandaki en önemli mücadelesi olmuştur.
📌 Lozan Barış Konferansı’nın Seyri
Lozan Barış Konferansı, İsviçre’nin Lozan kentinde toplanmış ve İsmet İnönü başkanlığındaki Türk heyeti tarafından yürütülmüştür. Konferansta sınırlar, kapitülasyonlar, Boğazlar, azınlıklar, Osmanlı borçları ve savaş tazminatları gibi hayati konular ele alınmıştır.
Türk heyeti, tam bağımsızlık ilkesinden kesinlikle taviz vermemiş; özellikle kapitülasyonların tamamen kaldırılmasını savunmuştur. Bu kararlı tutum, görüşmelerin zaman zaman kesintiye uğramasına neden olmuş, ancak Türkiye’nin haklı taleplerinin kabul edilmesini sağlamıştır.
📌 Lozan Barış Antlaşması’nın İmzalanması (24 Temmuz 1923)
Uzun ve zorlu görüşmelerin ardından 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliği uluslararası alanda resmen tanınmıştır.
Sevr Antlaşması geçersiz hâle gelmiş, Türk devletinin sınırları büyük ölçüde belirlenmiştir. Lozan, askerî zaferlerin kalıcı bir siyasi başarıya dönüştürüldüğü belgedir.
📌 Lozan Barış Antlaşması’nın Temel Hükümleri
Lozan Antlaşması ile kapitülasyonlar tamamen kaldırılmış, Türkiye ekonomik ve hukuki bağımsızlığını kazanmıştır. Azınlıklar Türk vatandaşı kabul edilmiş, iç işlere müdahale yolları kapatılmıştır.
Osmanlı borçları paylaştırılmış; Boğazlar meselesi Türkiye’nin egemenliğini sınırlayan ancak geçici bir düzenlemeye bağlanmıştır. Bu hükümler, Türkiye’nin çağdaş ve bağımsız bir devlet olarak yoluna devam etmesini sağlamıştır.
📌 Lozan Barış Antlaşması’nın Önemi
Lozan Barış Antlaşması, Türk milletinin verdiği bağımsızlık mücadelesinin hukuki belgesidir. Bu antlaşma ile Türkiye, eşit ve egemen bir devlet olarak uluslararası sisteme dâhil olmuştur.
Lozan, yalnızca bir barış antlaşması değil; yeni Türk devletinin tapu senedi niteliğindedir. Aynı zamanda Millî Mücadele’nin kesin ve kalıcı zaferle sonuçlandığını tüm dünyaya ilan etmiştir.
.png)

Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!