10. SINIF TARİH DERSİ, 2. DÖNEM, 1. YAZILI SINAV SORULARI KONU ÖZETİ
10. SINIF TARİH DERSİ, 2.
DÖNEM, 1. YAZILI SINAV SORULARININ ÇIKACAĞI KONU ÖZETİ
Dikkat: Sınav Soruları 3. Senaryoya göre hazırlanacaktır.
1. Üniteden Soru Yok
2. Üniteden 2 Soru,
3. Üniteden 2 Soru,
4. Üniteden 2 Soru
5. Üniteden 4 Soru
2.2. Osmanlı Beyliği’nin devletleşme sürecini Bizans’la olan
ilişkileri çerçevesinde analiz eder
2.2. BEYLİKTEN DEVLETEN OSMANLI SİYASETİ
OSMANLI - BİZANS İLİŞKİLERİ
Osman Bey
Osman
Bey, saltanatının ilk yıllarında Anadolu beyliklerinin birbirleriyle
mücadelelerine karışmak yerine gaza ve cihad düşüncesiyle Bizans ve Bizans'a
bağlı tekfurlarla mücadele etmiştir.
Bu
aşamada birçok Türkmen topluluğu, alperen ve derviş Osman Bey'in etrafında
toplanmış yine "Gaziyâ-ı Rum, Bâciyân-ı Rüm gibi gruplardan destek
görmüştür. Diğer yandan Ahi reislerinden Şeyh Edebali'nin kızı ile evlenerek
nüfuzu- nu artırmıştır.
Osman
Bey, Bizans'tan ilk olarak Karacahisar daha sonra Taraklı, Göynük, Yarhisar,
Bilecik ve İnegöl'ü alarak beyliğin merkezini Bilecik'e taşımıştır.
Bilecik'i
üs edilen Osman Bey, yaptığı mücadele sonrasında Bizans toprakları olan
Köprühisar ve Yenişehir'i de ele geçirmiştir.
Osmanlı
beyliğinin bu faaliyetleri sonrası harekete geçen Bizans tekfurları ile yapılan
Koyunhisar (Bapheus) Savaşı'nı kazanan Osman Bey, bağımsızlığını ilan etmiştir.
Koyunhisar
Savaşı, Bizans ile Osmanlı arasında yapılan ilk savaştır. İzmit yolu Osmanlıya
açılmıştır.
Koyunhisar
Savaşı sonrası Bursa'yı fethetmeye karar veren Osman Bey, oğlu Orhan Bey
idaresindeki kuvvetlerini Bursa'ya göndermiştir.
Dış
bağlantısı kesilen Bursa tekfuru şehri teslim etmek zorunda kalmıştır.
Bursa'nın fethi haberini alan Osman Bey bu sırada vefat etmiştir (1326)
Orhan Bey
Bursa'nın
fethi sonrası başkent Bursa'ya taşınmıştır.
Maltepe
civarında yapılan Palekanon Savaşı ile Bizans yenilgiye uğratılmıştır.
1331
yılında İznik, 1337 yılında, İzmit fethedilmiştir.
2.4. Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da Türk siyasi birliğini sağlamaya
yönelik faaliyetlerini ve sonuçlarını analiz eder.
2. BEYLİKTEN DEVLETE OSMANLI SİYASETİ (1302-1453)
2.4. ANADOLUDA TÜRK
SİYASİ BİRLİĞİ SAĞLANIYOR
Bu
dönemde Anadolu beylikleri arasında yaşanan mücadelelere karışılmamış ılımlı
bir siyaset izlenmiştir.
Orhan Bey
1345
yılında Balıkesir ve Çanakkale civarında kurulan Karesioğlu Beyliği alınmıştır.
Bu
beyliğin alınması ile Anadolu Türk siyasi birliğini kurma çalışmaları başlamış,
Osmanlı donanmasının temelleri atılmış ve Rumeli'ye geçiş kolaylaşmıştır.
Ankara'daki
Ahilerin desteği ile Eretna Beyliği'nden Ankara ve Sivrihisar alınmıştır.
1. Murat
Evlilik
sonrası Germiyanoğlu beyliğinden Kütahya, Simav, Emet ve Tavşanlı çeyiz olarak
alınmıştır. Para karşılığında Hamitoğullarından Akşehir, Beyşehir, Yalvaç, Seydişehir
ve Isparta alınmıştır.
1. Bayezid (Yıldırım)
-
Karamanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları,
Candaroğulları (Kastamonu kolu) ve Eretna beylig toprakları alınmıştır.
Böylece;
Anadolu
Türk siyasi birliği büyük oranda sağlanmıştır.
Kütahya
merkezli "Anadolu Beylerbeyliği" kurulmuştur.
Memlüklara
bağlı Dulkadiroğullarından Malatya, Besni, Elbistan ve Darende alınmıştır.
3.2. Tımar sisteminin özelliklerini siyasi, sosyal ve ekonomik
açılardan değerlendirir.
3.2. TIMAR SİSTEMİ VE
TIMARLI SÍPAHİLER
TIMAR SİSTEMİ VE
ÖZELLİKLERİ
Osmanlı
Devleti'nde sınıf ayrımı olmamakla birlikte toplum, genel anlamda yönetenler
(askeriler) ve yönetilenler (reaya)olarak ikiye ayrılmıştır.
Yönetilenler (Reaya):
Askeri
sınıfın dışında kalan köylüler, şehirliler ve konar - göçerlerden meydana
gelmiştir.
Müslüman
ve gayrimüslimlerden oluşan reayalar, çeşitli vergiler ödemişlerdir.
Yönetenler
(Askerîler):
İlmiye,
seyfiye ve kalemiyeden oluşmuştur. Reayadan farkları vergi yükümlülüklerinin
olmamasıdır.
Yönetenler
grubundaki seyfiye kılıç sahibi anlamına gelir ve askeri sınıfı temsil eder.
Divândaki temsilcileri vezir-i âzam, fin hem askerî hem de yönetim sorumluluğu
vardır. vezirler ve kaptanıderyadır. Taşradaki temsilcileri ise beylerbeyi,
sancakbeyi gibi üst düzey askeri yöneticilerdir. Bu sınıfın hem askeri hem de
yönetim sorumluluğu vardır.
Osmanlı
Devleti'nde fethedilen topraklar, ilk olarak tahrir defterlerine kaydedilerek
tapulaştırılmıştır.
Devlete
ait olan bu arazilere mîrî arazi denmiştir. Bu araziler dirlik adı verilen
bölümlere ayrılmış dirlikler ise hizmet kar- şılığı olarak yönetenlere tahsis
edilmiştir. Bu sisteme genel anlamda timar denmiştir.
TİMAR
SİSTEMİ
Devlete
ait olan toprakların devlet görevlilerine işletme hakkının belirli şartlar altında
devredilmesidir.
Rütbe
ve konumuna göre toprağın işletme hakkını alan görevli bulunduğu yerde yönetim
işlerini üstlenmiş, üretim faali- yetlerini yönlendirmiş ve geliri oranında
sipahi adı verilen atlı asker yetiştirmiştir.
Timar
Sisteminin Faydaları
Timar
sahibi, devleti temsilen bölgede bulunduğu için devlet otoritesi en uç noktaya
kadar yayılmıştır. Üretimin sürekliliği sağlanmıştır.
Vergiler
düzenli bir şekilde toplanmıştır.
Timar
sahipleri askerleri sayesinde bulundukları yerlerde asayiş ve güvenliği
sağlamışlardır.
Timar
sahipleri maaşlarını topladıkları vergi üzerinden aldıkları için devletin
giderleri azalmıştır.
Timar
sayesinde bütçeden pay ayırmadan savaşa hazır bir ordu oluşturulmuştur.
TIMARLI SİPAHİLER
Osmanlı
ordusunun en önemli ve en kalabalık atlı kuvvetleridir.
Timar
sahipleri tarafından yetiştirilen bu askerlere "cebelü" de
denilmiştir.
Giderleri
timar sahibi tarafından karşılandığı için devletten maaş almamış ve ganimet
elde etmemişlerdir.
Türk
ve Müslümanlardan oluşturulmuştur.
Osmanlı
Devleti savaş öncesinde sefer emrini beylerbeyine, beylerbeyi sancakbeyine,
bunlar da alaybeylerine bildirmişlerdir. Alaybeyine bağlı olan subaşılar ve
çeribaşlarının çabalarıyla timarlı sipahilerin eksiksiz olarak, belirlenen
yerde toplan-
maları
sağlanmıştır.
Timarlı
sipahilerin onda biri görev yerinde kalmış asayişi sağlamış diğerleri ise
savaşa katılmıştır. Seferde olanların timar gelirleri harçlıkçı aracılığıyla
onlara ulaştırılmıştır.
Eyaletlerdeki
her sancağın tımarlı sipahileri bölüklere ayrılmıştır. Her bölüğün başında
alaybeyi, subaşı, çeribaşı, bayrak- tar ve çavuş denilen zabitler bulunmuştur.
Her on bölük bir alaybeyinin idaresi altına verilmiştir.
3.3. Yeniçeri Ocağı’nın ve devşirme sisteminin Osmanlı devletleşme
sürecine etkisini analiz eder.
3.3. YENİÇERİ OCAĞININ
KURULMASI
3.3.1. PENCİK -
DEVŞİRME SİSTEMİ VE YENİÇERİLER
Osmanlı Devleti'nin batı yönlü
sınırlarının ilerlemesi üzerine hem asker ihtiyacını karşılamak hem de Türk ve
Müslüman askerlere karşı denge unsuru olarak kullanmak amacıyla I. Murat
Dönemi'nde, Kazasker Çandarlı Halil Paşa'nın tavsiye-siyle Kapıkulu ordusu
kurulmuştur.
Bu ocağa asker temini pençik sistemi
ve devşirme ile sağlanmıştır.
PENÇİK SİSTEMİ
Savaşlarda her beş esirden birinin,
padişaha alınmasıdır.
Tanrı buyruğu gereğince alınan bu
vergiye beşte biri manasında "pencik resmi" adı verilmiştir.
DEVŞİRME SİSTEMİ
Fetihler sonrası ihtiyacın artması
üzerine Rumeli'de görevliler tarafından toplanan çocuklardır. En az üç, en
fazla sekiz sene eğitilen çocuklar Acemi Ocağına gönderilmiştir.
Acemi Ocağında dini, ilmî ve askeri
eğitimden geçirilen devşirmeler, "çıkma" veya "kapıya
çıkma" adıyla Yeniçeri Ocağına gönderilmiştir.
Kapıkulu askerleri, piyadeler ve
süvariler şeklinde iki kısıma ayrılmıştır.
Kapıkulu
Piyadeleri
Acemi Ocağı:
Yeniçeri
Ocağına asker yetiştirmek için Gelibolu'da kurulmuştur.
Asker
kaynağı, pençik ve devşirme sistemi yoluyla toplanan kişilerdir.
YENİÇERİ
OCAĞI:
I.
Murat Dönemi'nde, padişahın hizmetinde bulunacak daimi ve profesyonel ordu
ihtiyacının ortaya çıkması sonrasında kurulmuştur.
Savaşta
ve barışta sürekli padişahın yanında bulunmuşlardır.
Üç
ayda bir "ulufe" denilen maaş almışlardır.
Askerlikten
başka bir işte çalışmaları yasaklanmıştır.
Her
bölüğe mahsus oda denilen birimlere ayrılmışlardır. Örneğin yaya bölükleri
sınıfına "orta bölükleri" denilmiştir.
Yeniçeri
Ocağının en büyük komutanı "Yeniçeri Ağası"dır.
Kapıkulu Süvarileri
Merkez
ordusunun en itibarlı atlı birlikleridir.
1.
Murat Dönemi'nde "sipahi" ve "silahtar" adıyla iki bölük
şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Daha
sonra sağ ve sol ulufeciler ile sağ ve sol gariplerin de eklenmesiyle sayıları
altıya çıkmıştır. Bu yüzden bunlara "Alb Bölük" de denilmiştir.
Sipahi
ve Silahtarlar savaşta padişahın çadırını; Sağ ve Sol Garipler hazineyi ve
ganimetleri; Sağ ve Sol Ullefeciler ise sancağı korumakla görevlidir.
Bunların
dışında;
Cebeciler: Yeniçerilerin silah yapımı,
bakımı ve onarım işlerinden sorumlu ocaktır.
Topçular: Top dökmek, yapmak ve kullanmakla
görevli olan ocaktır.
Azaplar: Masrafları kendi şehir ve kasaba
halkı tarafından karşılanan gönüllü kuvvetlerdir.
Akıncılar: Sınırların güvenliğini sağlamak
için kurulmuş olan atlı askerî birliklerdir. Keşif yapmak, kaçan düşmanı
kovalamak ve düşmanı oyalamak gibi görevleri vardır.
4.2. Osmanlı devlet idaresinin ilmiye, kalemiye ve seyfiye
sınıflarının birlikteliğine dayalı yapısını analiz eder.
4.2. OSMANLI DEVLET İDARESİ
OSMANLI DEVLET İDARESİNİ OLUŞTURAN UNSURLAR
Osmanlı
devlet idaresi seyfiye, ilmiye ve
kalemiye olmak üzere üç sınıftan oluşmuştur.
Bu
sınıflarda görev alacak kişilerde Müslüman olma şartı vardır.
SEYFİYE (ASKERİ
BÜROKRASİ)
-
Kılıç sahibi anlamına gelen askerî sınıfı temsil etmişlerdir.
Bu
sınıfın üyelerinin yönetim ve askerlikle ilgili yetki ve sorumlulukları vardır.
Divân-ı
Hümayun'daki temsilcileri sadrazam (vezir-i âzam), vezirler, kaptanıderya ve
yeniçeri ağasıdır. Taşradaki temsil- cileri ise beylerbeyi ve sancakbeyidir.
KALEMİYE (SİVİL
BÜROKRASİ)
İdari
ve mali işlere bakan görevlilerdir.
Divândaki
temsilcileri Anadolu ve Rumeli defterdarı ve nişancıdır. Bunların dışında başta
reisülküttap olmak üzere her türlü yazışma işlerini yürüten kâtiplerde bu
sınıfın üyeleridir.
Devletin
iç ve dış yazışmaları, hazine arazileri ile ilgili kayıtların tutulması bu
sınıfın görevidir.
İLMİYE (DİN, EĞİTİM
VE HUKUK BÜROKRASİSİ)
İlimle
uğraşan sınıf anlamına gelir.
Divandaki
temsilcileri kazasker ve şeyhülislamdır (gerekli durumlarda divana katılır).
Taşradaki temsilcileri kadılardır. Bunların dışında müderrisler de bu sınıfın
üyesidir.
Eğitim
ve öğretim, din ve hukuk alanlarında faaliyet yürütmüşlerdir.
Divân-ı
Hümayun'daki temsilcilerinden olan Kazaskerler, Divân'a gelen davaları dinlemiş
ve karara bağlamıştır. Ayrıca kadıların atanması, denetlenmesi ve terfi
işlerine bakmışlardır.
İlmiye
sınıfı yargı dışında açılacak medreselerin ve medreselerdeki müfredatın
belirlenmesini sağladığı için eğitim; alı- nan kararların dine uygun olup
olmadığı yönünde fetva verdiği için dini yetkiye de sahiptir.
İlmiye
sınıfının taşradaki temsilcisi olan kadılar kazaların idari işlerini de
üstlenmişlerdir.
Kazalarda Kadıların Görevleri
Halk
arasındaki davalara bakmak ve çözümlemek,
Merkezden
gelen emirleri halka ulaştırmak ve çözemediği davaları, halkın şikayetlerini
merkeze iletmek, Evlenme, boşanma, vakıf kurma, kiralama, vekâlet verme, alım
satım gibi işlemleri karara bağlamak,
Devlet
görevlilerinin bütün uygulamalarını yargı denetiminden geçirmek,
Ticaret
işlerini denetlemek, günlük hayatın sorunsuz şekilde yürümesini gözetmek,
Vergilerin
düzenli bir şekilde toplanmasını sağlamaktır.
Bunların
dışında kazalarda kadılar;
Verdiği
kararları şeriye defterlerine kaydetmiştir.
Merkezi
otoritenin sağlanması konusunda subaşı ve asesbaşı gibi zabıta kuvvetlerine
gereken talimatları
vermiştir.
Kazalara
bağlı nahiyelerde bütün işler kadi naipleri tarafından yerine getirilmiştir.
4.3. Osmanlı
coğrafyasındaki bilim, kültür, sanat ve zanaat faaliyetleri ile bunlara bağlı
olarak sosyal hayatta meydana gelen değişimleri analiz eder
ÜNİTE 4: BEYLİKTEN DEVLETE OSMANLI MEDENİYETİ
TÜRK DÜNYASINDA
YETİŞMİŞ BAZI BİLİM İNSANLARI
AKŞEMSEDDİN (1390-1459)
Hacı
Bayram Veli'nin müridi, II. Mehmet'in hocasıdır.
Amasya
ve Osmancık medreselerinde tıp, eczacılık ve tasavvuf alanında çalışmalar
yapmıştır.
Maddelü'l-Hayat
adlı eserinde ilk defa bazı hastalıkların, tohum adını verdiği mikroplardan
kaynaklandığını öne sürmüş- tür. Bu yüzden mikrobiyolojinin kurucusu kabul
edilmektedir. Ayrıca bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini söylemiştir.
Bedensel hastalıkların yanında, ruh hastalıklarının da tedavisiyle uğraşmış ve
başarılı sonuçlar elde etmiştir.
ULUĞ BEY (1394 - 1449)
Timur'un
torunu ve Timur Devleti'nin dördüncü hükümdarıdır.
Matematik
ve astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.
İnşa
ettirdiği Semerkant Rasathanesi'nde astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.
Burada
kullanılan en önemli gözlem araçlarından birisi Güneş'in meridyen geçişlerinin
ölçüldüğü "meridyen kadranı"dır.
ALİ
KUŞÇU (1403 - 1474)
İlk
öğrenimini Semerkant'ta yapmıştır.
Kadizade
Rumi ve Uluğ Bey'den matematik ve astronomi dersleri almıştır.
"Ay'ın,
Toprak şekillerine Dair Rîsaleler" adlı eserini Uluğ Bey'e sunmuştur.
Uluğ
Bey'in ölümü sonrası İstanbul'a gelerek Ayasofya Medresesi'nde müdürlük yapmıştır.
Matematik
alanında "Muhammediye" astronomi alanında "Fethiye" adını
verdiği eseri yazmıştır.
İstanbul'un
enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli güneş saatleri yapmıştır.
Osmanlı
medreselerinde matematik öğrenimini başlatmıştır.
Ay'ın
haritasını çıkaran ilk bilim insanı olarak tarihe geçmiştir. Bu nedenle NASA
tarafından Ay'daki bir bölgeye onun adı verilmiştir.
1474
yılında ölen bu büyük bilgin, Türkiye'deki ilk ve gerçek astronomi hocasıdır.
4.3. OSMANLIDA SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜR
OSMANLIDA SÖZLÜ VE YAZILI KÜLTÜRÜN TOPLUM HAYATINA ETKİLERİ
Bir kültürün nesilden nesile taşınmasında
sözlü ürünlerin büyük bir önemi vardır.
İslamiyet Öncesi Dönem'de oluşmaya başlayan
sözlü edebiyat ürünleri Osmanlı Dönemi'nde zirveye ulaşmıştır. Sözlü edebiyat
ürünlerinin yazıya geçirilmesiyle zenginleşen halk edebiyatı ve İslamiyet'in
ekisiyle oluşan Divan Edebiyatı, Os- manlıdaki yazılı kültürün en güzel
örneklerini barındırmıştır.
Osmanlıda sözlü ve yazılı kültürün gelişim
süreci şu şekilde olmuştur:
SÖZLÜ
KÜLTÜR
Yıldırım Beyazid, Çelebi Mehmet ve II. Murat
gibi padişahlar, sözlü kültür taşıyıcıları olan âşık ve ozanlara yakın ilgi
gös- termişler; onları bu kültürün korunması için teşvik etmişlerdir.
Bu kültürün korunmasında etkili olan
şairlerden biri Köroğlu'dur. Koçaklamalarıyla tanınan Köroğlu aynı zamanda en
önemli söz şairidir.
XV. yüzyıldan itibaren en çok görülen sözlü
edebiyat ürünü halk hikâyeleridir. Züleyha, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber
halk tarafından sevilen hikâyelerdir.
Yazıcıoğlu Mehmed'in Hz. Muhammed'in
özelliklerini anlattığı mazlum eser olan Muhammediyye, halk arasında Kur'an-ı
Kerim'den sonra en çok okunan kitap olma özelliğini yüzyıllarca korumuştur.
Sözlü kültür ürünlerinin en iyi örnekleri
gösteri sanatlarında verilmiştir. Köy seyirlik oyunları, kukla, karagöz, meddah
ve
orta oyunu bunlardan bazılarıdır.
Edirne ve Topkapı Saraylarında başlatılan
helva sohbetleri de bir başka sözlü kültür geleneği olarak Osmanlıdaki üst ve
orta sınıfı biraraya getirmiştir.
Bunların dışında şehzade sancakları da
edebiyat toplantılarının yapıldığı önemli muhitler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
YAZILI KÜLTÜR
Yazılı kültür ürünleri XIII. yüzyıldan
itibaren verilmeye başlanmıştır.
Yazılı edebiyatta da varlığını sürdüren
destan geleneği bu dönemde, Battalnameler, Danişmendnameler, Saltuknameler gibi
eserlerle karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında belli
bir tarikata bağlı olan şairler, tekke ve tasavvuf edebiyatını oluşturmuştur.
Kaygusuz Abdal (Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusudur.) ve Seyyit Nesimi
bunlara örnek verilebilir.
Yazılı kültürün önemli bir bölümünü divan
edebiyatı oluşturmuştur. Bu edebiyat Fars ve Arap edebiyatlarının yazim şek
killeriyle gelişmiş klasik Türk edebiyatıdır. Yüksek eğitimli kişilerce okunup
yazılan bu edebiyata "saray edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı" gibi
isimler de verilmiştir.
Osmanlı padişahları içinde divan şairleri de
vardır. II. Murat, II. Mehmet, II. Beyazid, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim ve
Kanuni Sultan Süleyman bunlardan bazılarıdır.
II.
MURAD DÖNEMİ'NDEKİ KÜLTÜREL GELİŞMELER
Osmanlı padişahları içinde kültür ve sanat
faaliyetlerini en fazla önem veren kişilerden biri II. Murat'tır.
Türkçeye çok önem vermiş ve Arapça ve Farsça
eserleri Türkçeye tercüme ettirmiştir.
Bilime ve kültüre verdiği desteğin etkisiyle
Azerbaycan, Türkistan ve Arap Yarımadası'ndan birçok bilim insanı Osmanlı
topraklarına gelmiştir.
İmar ve bayındırlık faaliyetlerine önem
verdiği için Ebü'l-Hayrat (Hayır İşlerinin Babası) diye anılmıştır.
ŞAİR SULTANLAR
Osmanlı padişahları iyi birer devlet
idarecisi olmalarının yanı sıra sanat ve edebiyat konusunda da kendilerini
oldukça geliştirmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmet
Resim, şiire ve müziğe büyük önem vermiştir.
Avni mahlasıyla şiirler yazmıştır.
II. Bayezid
Adli mahlasıyla şiirler yazmıştır.
"Divân" tertip etmiştir.
Yavuz Sultan Selim
Selimi mahlasıyla şiirler yazmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman
Muhibbi mahlasıyla şiirler yazmıştır.
Biri Farsça olmak üzere iki divan sahibidir.
10.5.2. İstanbul’un fetih sürecini sebepleri ve stratejik sonuçları
açısından analiz eder. (2 Soru)
5. DÜNYA GÜCÜ OSMANLI (1453-1595)
5.2. İSTANBUL'UN
FETHİ VE SONUÇLARI
FATİH (II. MEHMET
DÖNEMİ (1451 - 1481)
Babası
öldükten sonra devletin başına geçen II. Mehmet'in, temel amacı İstanbul'u
fethetmekti. II. Mehmet'ten önce
İstanbul
28 defa kuşatılmasına rağmen alınamamıştı.
İstanbul'un
Kuşatılmasına rağmen alınamamasının nedenleri,
Bizans'ın
coğrafi konumunun uygunluğu,
Surların
varlığı,
Bizans'in
Rum ateşine (Grejuva) sahip olması,
Hristiyanlığın
Ortodoks mezhebinin merkezi olmasıdır.
İSTANBUL'UN FETHİ'NİN NEDENLERİ
Siyasi Nedenler
Bizans'ın
uyguladığı politikalar
Bunlar
arasında,
1.
Osmanlı Devleti'nde yaşanan taht kavgalarında taraf tutarak devleti yıpratmaya
çalışması,
Osmanlı
Devleti'ne karşı Anadolu beyliklerini kışkırtması,
Osmanlı
Devleti'ne karşı Haçlı İttifakını oluşturması sayılabilir.
Stratejik
Nedenler
Osmanlı
Devleti'nin Anadolu ve Rumeli toprakları arasında kaldığı için Osmanlı
Devleti'nin toprak bütünlüğünü bozması, Bizans'ın dönemin en önemli geçit
noktası olan Boğazlara sahip olmasıdır.
Ekonomik
Nedenler
İstanbul'un
üç kıtanın birbirine bağlandığı, deniz ve kara ticaretinin kesiştiği bir merkez
olmasıdır.
NOT
Bu
dönemde Karadeniz limanlarından alınan mallar dünyanın en önemli su yolu olan
Boğazlar aracılı- ğıyla Avrupaya götürülmüştür. Osmanlı Devleti, Boğazlara
hâkim olarak İpek Yolu'nun denetimini elinde tutmayı hedeflemiştir.
Dini
Nedenler
Hz.
Muhammed'in İstanbul'u fetheden komutana söylediği övgü dolu sözler,
Ortodoksların
merkezini ele geçirerek Ortodoks Hristiyanları denetim altına alma
düşüncesidir.
İSTANBUL'UN FETHİ
İÇİN YAPILAN HAZIRLIKLAR
Öncelikle
kuşatma sırasında Bizans'a gelebilecek dış yardımı önleme düşüncesiyle hareket
edilmiştir.
Bu
düşünceyle,Karamanoğulları üzerine sefere çıkılarak bu beylik itaat altına
alınmıştır.
Karadeniz'den
gelebilecek yardımı önlemek ve kuşatma sırasında üs olarak kullanmak amacıyla
Yıldırım Bayezid Dönemi'nde yapılan Anadolu Hisarı'nın karşısına Rumeli Hisarı
(Boğazkesen) yaptırılmıştır.
Balkanlardaki
Sırbistan, Eflak, Macaristan, Venedik devletleriyle saldırmazlık antlaşmaları
yapılmıştır.
Bizans
soylularının bulunduğu Mora'ya akıncı birlikler gönderilmiştir.
Denizden
gelebilecek yardımı önlemek ayrıca kuşatma sırasında deniz gücünden yararlanmak
için 400 parçalık donan ma hazırlanmıştır.
Bu
hazırlıkların dışında,Bizans surlarını yıkabilecek büyüklükte Şahi adı verilen
toplar döktürülmüştür (Teknolojik üstünlük).
Bizans'ın yaptığı hazırlıklar
Bizans,
Haliç'e büyük bir zincir çektirmiştir. Amaç, Osmanlı Devleti'nin denizden
kuşatmasının önüne geçmektir.
Zor
durumda kalan Bizans İmparatoru Konstantin Avrupalı Hristiyanlardan yardım
istemiştir. İmparatorun Katolikler'den yar- dim çağrısına halk
"İstanbul'da kardinal külahını görmektense Türk sarığı görmeyi tercih
ederiz." diyerek tepkilerini ortaya koymuşlardır.
KUŞATMA VE FETİH
Kuşatma
öncesinde Bizans İmparatoruna bir elçi gönderen II. Mehmet, şehrin kan
dökülmeden teslim edilmesini istemiştir. Avrupadan gelecek yardıma ve surlara
güvenen imparator bu teklifi kabul etmemiştir.
Bu
gelişme üzerine 6 Nisan 1453'de karadan kuşatma başlamıştır.
Diğer
taraftan donanma da İstanbul üzerine yürümüş ancak Haliç'e zincirlerin
çekilmesinden dolayı Haliç'e geçilememiştir. Bu durum üzerine Osmanlı askerleri
yılmadan büyük bir özveriyle 22 Nisan gecesi Tophane'den Kasım Paşa'ya kadar 72
parça gemiyi karadan yüzdürerek Haliç'e indirmeyi başarmışlardır.
Sabah
uyandıklarında Haliç'de Osmanlı donanmasını gören Bizans halkı tam bir moral
çöküntüsü yaşamıştır. Karadan ve denizden 53 gün süren kuşatma sonrasında 29
Mayıs 1453 tarihinde fetih gerçekleştirilmiştir.
İSTANBUL'UN FETHİ'NİN
SONUÇLARI
Türk Tarihi Açısından Sonuçları
II.
Mehmet'e Fatih unvanı verilmiştir.
Osmanlı
Kuruluş Dönemi bitmiş Yükselme Dönemi başlamıştır.
Başkent
Edirne'den İstanbul'a taşınmıştır.
Osmanlı
Devleti'nin toprak bütünlüğü sağlanmıştır.
İslam
dünyasında Osmanlı Devleti'nin önemi artmıştır.
Ortodoksların
merkezi ele geçirilmiş ve tüm Ortodokslar Osmanlı ülkesinde temsil edildiği
için Osmanlı Devleti çok uluslu ve çok dinli bir imparatorluk haline gelmiştir.
İstanbul'un
alınmasıyla İpek Yolu'nun büyük bir kısmı Osmanlı denetimine girmiştir. Böylece
devletin gümrük gelirleri artmıştır.
Fethin Dünya Tarihi (Evrensel) Açısından Sonuçları
Ortodokslar
Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
İpek
Yolu'nun Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle Osmanlı Devleti'ne gümrük vergisi
ödemek istemeyen devletlerin
yeni
yollar aramaları Coğrafi Keşifler'e neden olmuştur (Ekonomik sonuç).
İstanbul'un
Fethi sırasında büyük surların yıkılması, Avrupadaki büyük toprak sahiplerinin
şatolarının surlarının da yıkılabileceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Böylece
Avrupada Derebeylik sistemi zayıflarken Merkezi krallıklar
güç
kazanmıştır (Siyasi sonuç).
İşgal
sırasında İstanbul'dan kaçan bilim adamları İtalya'ya gitmiş Antik Çağ'a ait
eserleri Latinceye tercüme ede- rek bilimde, sanatta, edebiyatta yenilik hareketi
olan Rönesansa zemin hazırlamışlardır (Kültürel sonuç).
Orta
Çağ bitmiş, Yeni Çağ başlamıştır.
10.5.3. Osmanlı Devleti’nin İslam coğrafyasında hâkimiyet kurmasının
Türk ve İslam dünyası üzerindeki etkilerini analiz eder.
5.3. İSLAM DÜNYASI LİDERLİĞİNE
YAVUZ
SULTAN SELİM (I. SELİM DÖNEMİ) (1512-1520)
II.
Bayezid'in son yıllarda yaşlılığından dolayı devleti iyi yönetememesi üzerine
Trabzon sancağında bulunan Yavuz Sultan Selim babasına karşı mücadeleye
başlamıştır.
Babasıyla
yaptığı mücadeleyi kaybetmesine rağmen yeniçerilerin desteğini alarak tahta
geçmiştir.
1.
Selim'in temel amacı, Türk-İslam birliğini sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda
ilk olarak Doğu Seferine çıkmıştır.
I. SELİM'İN DOĞU
SEFERİ
OSMANLI - SAFEVİ İLİŞKİLERİ VE ÇALDIRAN SAVAŞI (1514)
Osmanlı
Devleti ile Safeviler arasında yapılmıştır.
Savaşın
Nedenleri
İpek
Yolu üzerinde denetim kurulmak istenmesi,
Şah
İsmail'in Anadoluda Şii propagandası yapması,
İslam
dünyasında mezhepsel üstünlük sağlama düşüncesi,
Safevilerin
Osmanlı Devleti'ne karşı Memlüklar ile işbirliği yapması,
Safevilerin
Anadoluya egemen olmak istemesidir.
Savaşın
Gelişimi
Doğu
seferine çıkan I. Selim; Çaldıran Ovası'nda Safevi ordusuyla karşı karşıya
gelmiştir. Mücadele sırasında Osmanlı Devleti'nin güçlü ordularının dışında
ateşli silahlara da sahip olmasıyla Safeviler yenilgiye uğratılmıştır.
Savaşın
Sonuçları
Tebriz,
Musul, Kerkük ve Erbil Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Doğu
Anadolu Osmanlı egemenliği altına girmiştir.
Şii
tehlikesi tamamen sona ermese de bir süre engellenmiştir.
Tebriz
- Halep ve Tebriz-Bursa ticaret yolu Osmanlı denetimine girmiştir. Böylece
devletin gelirleri artmıştır.
TURNADAĞ SAVAŞI
(1515)
Osmanlı
Devleti ile Dulkadiroğulları arasında yapılmıştır.
Savaşın
Nedenleri
Anadolu
Türk siyasi birliğini sağlama düşüncesi,
Dulkadiroğulları'nın
Safevi yanlısı bir politika izlemesidir.
Savaşın
Gelişimi
Erzincan,
Bayburt ve Kemah'ı aldıktan sonra Maraş üzerine yürüyen Osmanlı kuvvetleri
Turnadağ Savaşı'yla Maraş'ı alarak bu beyliğin varlığına son vermiştir.
Savaşın
Sonuçları
Maraş
ve Elbistan toprakları alınmıştır.
Adana
merkezli olarak kurulan Ramazanoğulları'nın da Osmanlıya bağlanmasıyla Anadolu
Türk siyasi birliği kesin olarak sağlanmıştır.
Dulkadiroğlu
ve Ramazanoğulları beyliklerinin alınmasıyla Memlüklarla Osmanlı Devleti
arasında tampon bölge ortadan kalkmıştır. Bu gelişme Osmanlı Memlük savaşlarına
zemin hazırlamıştır.
OSMANLI - MEMLÛK
İLİŞKİLERİ
Mısır
Seferi (1516-1517)
Bu
sefer Mercidabık ve Ridaniye olmak üzere iki ayrı savaştan oluşur.
Bu
Seferlerin Nedenleri
Fatih
Sultan Mehmet ve II. Bayezid Dönemi'nde yaşanan sorunlardır.
Bu
Sorunlar
1.Fatih
Sultan Mehmet Dönemi'ndeki Hicaz Su Yolları tamiratı sorunu,
2.
Memlukların II. Bayezid Dönemi'nde Cem Sultan'ı himaye etmeleri,
3.Memlükların Dulkadiroğulları ve
Ramazanoğulları'nın iç işlerine müdahale etmeleri,
4.
Memlukların Osmanlı Devleti'ne karşı Karamanoğulları'nı himaye etmeleri,
5.
Memlükların Safeviler ile işbirliği yapmalarıdır.
Bu
sorunların dışında Yavuz Sultan Selim'in,
1.Türk
birliğini sağladıktan sonra Türk-İslam birliğinin sağlamak istemesi,
2.
Halifelik makamını ele geçirme düşüncesi,
3.Baharat
Yolu'na hâkim olma düşüncesi seferlere çıkmasında etkili olmuştur.
MERCİDABIK SAVAŞI
(1516)
Savaşın
Gelişimi
Hazırlıklarını
tamamlayan I. Selim'in, Memlüklular üzerine yürümesiyle iki taraf arasında
yapılan Mercidabik Savaşı, Osmanlı ordusunun üstünlüğüyle sonuçlanmıştır. Bu
savaşta Suriye alınmış ayrıca Memlük hükümdarı Kansu Gavri ölmüştür (1516).
RİDANİYE SAVAŞI (1517)
Kışı
Suriye'de geçiren I. Selim, 1517'de Mısır üzerine yürümüştür. Bu sırada
Memlüklar, Venedik'ten aldıkları destekle Ridaniye'de güçlü bir savunma hattı
oluşturmuşlardır.
Yavuz
Sultan Selim ilk olarak Kudüs üzerinden hareketle Filistin topraklarını
egemenlik altına almış ve daha sonra on üç gün süren mücadelesinde Sina Çölü'nü
geçerek Memlûk ordusuyla karşı karşıya gelmiştir.
İki
taraf arasında yapılan Ridaniye Savaşı'nın Osmanlı Devleti tarafından
kazanılmasıyla Osmanlı Devleti Mısır'a hâkim olmuştur.
Savaşın
Sonuçları
Memlük
Devleti yıkılmıştır.
Suriye,
Lübnan, Mısır, Filistin ve Hicaz bölgeleri Osmanlı kontrolüne geçmiştir.
Mısır
topraklarının Osmanlı hâkimiyeti altına alınmasıyla Kuzey Afrika'da Osmanlı
varlığı başlamıştır.
Venedikliler,
Kibris için ödedikleri vergiyi Osmanlı Devleti'ne ödemeye başlamışlardır.
Kıbrıs,
Girit, Rodos adalarının fethi hariç Doğu Akdeniz kısmen Osmanlı egemenliğine
girmiştir.
Halifelik
makamı, Hicaz bölgesi (Mekke ve Medine) Kutsal emanetler Osmanlı Devleti'ne
geçmiştir.
Halifeliğin
Osmanlı Devleti'ne geçmesiyle,
Tüm
Müslümanların lideri konumuna gelindiği için İslam dünyasında Osmanlı
Devleti'nin önemi ve uluslararası alandaki saygınlığı artmıştır.
Osmanlı
padişahları bundan sonra aynı zamanda halife sayılmalarından dolayı Osmanlı
Devleti'nin teokratik yapısı güçlenmiştir.
Baharat
Yolu Osmanlı Devleti'nin kontrolüne girmiştir.
Memlük
hazinesi Osmanlı Devleti'ne aktarılmıştır.
10.5.4. 1520-1595 yılları arasındaki süreçte meydana gelen başlıca
siyasi gelişmeleri tarih şeridi ve haritalar üzerinde gösterir.